top of page
Ara
Şemşamer

Oasis Magna’da Bir Beşeriyat

Neyi hakettiğini düşünüyordu ki. O da başkaları gibi zavallı insanların imrenebileceği sınırların içinde varolan bir varlıktı. Hayal ile gerçek arasına terbiyesizce sıkıştırılmış, kendi benliği ile alay edercesine her geçen saniye yaşamayı tercih ediyordu. Dürüst olması gerekirdi, kolay da olsa bazen inanmaya zorladıklarından ümidini kesmeliydi belki. Nitekim böyle bir canlının hayatı aksi halde cehennem değil de ne olurdu? Ruhuna işlemiş karanlığa kötü gözle bırakmayı bıraktı. Yaratılanları iyi ve kötü etiketli kefelerle tartmaya çalışmak ona münhasır bir evham değildi. Bu yanılgıya düşmeye mahkum ilkelliği onu üzmüş, üzüyor ve üzecekti. Her nasılsa tiksindiği bu hayatına da bir o kadar sıkıya yapışmış, ondan ayrılmamaya programlanmıştı. Tüm bu zalimlik altında kendisine yarattığı altın kafesin parmaklarına bağırsakları deşilen bir maymun gibi vurmaktaydı. İçi parçalara lime lime ayrılırken yaşadığı ızdırabı bir zamanlar anahtarını yuttuğu kafesinin demirlerine aktarıyordu. Ne yapabilirdi ki başka? Hayat denilen çok kötü bir şakaya kurban gitmişti varlığının tüm amacı. Zihnini gezdirmeye çıkardığı her manzara bu kafesin içinde görebileceklerinden ibaretti. Hayvanat bahçesinde sergilenmeye mahkum yaratılışı hiç ama hiçbir zaman görmediği manzarayı hayal edemeyecekti. Onun için altın sarısı tek renk, hayatını çevreleyen kafesleri ise görebileceği tek şekildi. Ne yaparsa yapsın aklı ona ne yeni bir renk ne de farklı bir şekil sunabilirdi. bu düzlemin içinde sonsuzluğa hükmettiğini sanan cahil aidiyeti bir ömür tekillikler içerisinde yitip gidecekti. İnsan olmak da buydu. Altın renkli demir kıvrımların içine örülmüş, bağırsakları deşilirken bükülmesi imkansız parmaklıkları ayırma çabası...


40 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Hayal Satarım

コメント


© Copyright
bottom of page