Hayaletler tuhaf ve efsanevi, hatta sadece kitaplar için yazılmış korkutucu canlılar olarak biliniyor. Ama benim için durum farklı. Onlar sadece insanlara gözükmeden gezinen kayıp ruhlar. Neredeyse bulut gibi hafif ve şeffaf görünümlü ve kendi halinde gezinen bu ruhların emin olduğum en büyük özelliği ise bu dünyada yaşadıklarını ve anılarını unutmaları. Bir zamanlar yaşadıklarını bile bilmiyorlar. Hayalet olarak sahip oldukları tek şey kendi isimleri ve nedendir bilinmez genelde dikkatlerini çeken insanların yakınlarında durmak. Gördüğüme göre bu kişi genelde onlara en çok değer veren kişiler oluyor. Ortaokulda annesi ölen bir arkadaşımın etrafında ona çok benzeyen bir hayaletle geziniyordu ki bu sadece bir örneği.
Yalnız kaldığımda onlarla konuşuyorum ve hepsi çok iyi hayaletler. Benden büyüklerin bir nedene bağlanmayan tavsiyeleri ve yaşıtlarımdan aldığım tuhaf yanıtlarla birlikte eğleniyoruz. Bu anlar herkesten gizlediğim ufak ama en büyük sırrım, bende farklı bir bakış açısı oluşturuyordu her şeye karşı. Özellikle ölümün kendisine.
Yakını vefat etmedikçe, görmedikçe, duymadıkça, çoğu insanın fark etmediği ölüm benim bir an bile aklımdan çıkmıyordu. Özellikle hayaletlerin hepsi öldükleri yaştaki bedenlere sahip ruhlar olduğunu fark ettiğimden beri. Annesinin peşinde emekleyen bebekler, 7 yaşında sokakta koşuşturan çocuklar ve yaşıtım olan gençlerin etrafta anlamsızca dolanmasını her gördüğüm anda ölüme ne kadar yakın olduğum hatırlıyorum. Ölüm sonrası karanlık kapılar ardındaki gerçeği mi görüyordum? Bu ölüm sonrası hayatın bir sonu var mı? Hayaletleri görebilmem bir şans mı yoksa lanetin ta kendisi mi? Cevabını hala verememiş olsam da bu döngüden kurtulmanın bir yolu yoktu. Hayaletler her yerdeydiler. Ölümden ve onlardan kaçamazdım. Denemeyi de çok önce bıraktım.
Bu durumda bile yaşama odaklanmamı sağlayan şey okul ve arkadaşlarım olmuştu. Şanslıydım ki sokağımdaki hayaletler okuldaki hayaletlere onları gördüğümü söylememişti. Böylece biraz olsun rahat olabiliyordum. Varlıklarını yok saymak benim için günlük hayatımın gerçekliğinden en büyük kaçışım ve hayali alemimdi. Normal insanların hayatına sahip olduğum anlardı. Kısaca, sadece gözlerimin gördüğü şeylere inanmamayı tercih eden ve normal topluma uymaya çalışan ama asla tam başaramayacak biriyim. Bunu da kabullenmiştim. Gerçekten her şeyi olduğu gibi kabul edebilmiş ve ilerleme kaydetmiştim.
Ama sonra bir şey oldu.
En yakın arkadaşımın ruhu ölümü tattı. Rastgele bir trafik kazasına kurban giden arkadaşım için elimden hiçbir şey gelmemişti. Okulda etrafıma kurduğum hayal alemim tamamen kırılmıştı ve gerçekliğin ölüm korkusuyla baş başa kalmıştım. O genç hayaletlerden biri gibi etrafta anlamsızca dolaşma korkusu ve en yakın dostum dediğim kişinin artık yaşamıyor oluşu aynı anda etrafımı sarmış ve beni karanlığın en dibine çekmişti. Evde tanıdığım hayaletler kilitli kapılarımı kolayca geçiyor ve takip ettikleri kişinin yanına gitmedikçe klasik muhabbetlerine devam ediyordu. Üzgünlüğümün nedenlerini onlarca kez sorsalar da cevap vermemiştim. Ölüm yüzünden hayalet olan hayaletlerin ölümün kendisini bilmemeleri belki de en büyük çelişkilerden biriydi ve sorunumu anlamayacakları için anlatmamayı tercih etmiştim ama onları odamdan çıkartamamıştım. Yine de hayatın sorunlarından habersiz yaptıkları tartışmaları beni belki de hayata bağlayan en önemli etkenlerden biri olmuştu. Ölümün temsilcileri beni devam etmem için cesaretlendirmişti.
Ve bildiğim gerçekle yüzleşmem için hazır duruma getirmişti. Biliyordum çünkü. Ondan kaçamazdım. Şu ana kadar neden yanıma gelmediğini bile anlamamıştım.
Uzun süre sonra çantamı alıp okula gitmek için kapıdan çıktığımda hep buluştuğumuz parka doğru yürümeye başladım. Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen yolun sonunda derin bir nefes alarak bir adım daha attım ve köşeyi döndüm. Tahmin ettiğim gibi arkadaşım orada duruyordu. Ona seslendiğimde şaşkınlıkla bana baktı. Ardından bana koşmaya başladığında yüzünde gördüğüm gülümseme kalbime dev gibi bir hançer saplanmasına sebep olmuştu. ''Hey, buralarda bizi görebilen biri olduğunu duymuştum, bu kadar çabuk karşılaşmamız büyük şans.'' Bu bir hata mıydı yoksa olması gereken miydi bilmiyorum ama ''Öyle mi? Bence normal.'' diye cevap verdim.
Böylece en yakın arkadaşım beni takip eden diğer hayaletlerden biri olmuştu ve öldüğü gerçeğini sürekli olarak kendime hatırlatmak zorundaydım. Yoksa ona yaşıyormuş gibi seslenmem kaçınılmaz olacaktı ve ben olacaklardan korkuyorum.
Comentários