Yine okul yolunda kafasını cama dayamış direkleri sayıyordu. Daha kaç gün, kaç yıl gidecekti bu yolu büyümek için, meslek sahibi olmak için… Sınıftaki zorba çocuklardan bıkmıştı, geçmek bilmeyen dakikalardan da… Özellikle coğrafyayı hiç sevmiyordu, kahverengi giyinen çatık kaşlı hocası ürkütüyordu onu. Herhalde hergün okula giderken tek motivasyonu platonik aşkı olan yan sınıftaki kızı görmekti, adını bile öğrenememiş olsa da onunla birgün tanışma ümidi ona sabah yataktan çıkmak için gerekli motivasyonu veriyordu. Sınavları çok saçma buluyordu. Neden not alıyoruz fikirlerimizi söylediğimiz için diye sorguluyordu içinde. Fikrin doğrusu yanlışı olmaz ki fikir fikirdir diye düşünüyordu. Neden bize bir şeyler ezberletip sonra da kim daha iyi hatırlıyor diye sınav yapmak yerine birlikte çözüm aramayı, bulmayı ve düşünmeyi öğretmiyorlar diye merak ediyordu. Mesela ben zıplayarak daha iyi düşünüyorum, ama masada saatlerce aynı pozisyonda oturduğumda bacaklarımın uyuşmasından keyfim kaçıyor diye düşündü. Çok canını sıkıyordu bu eğitim sistemi ve okul. Sanki günün belli saatlerinde anne babalar rahat etsin diye çocukları adı hapishane olmayan bir yere yolluyorlardı etrafı çitlerle çevrili. Zaten hapishaneden de bir farkı yoktu çete grupları, zorba öğretmen ve öğrencileri, kast sistemi ile… Acaba kendi okul sistemini yaratabilir miydi ve bu nasıl olurdu diye düşünmeye koyuldu.
top of page
bottom of page
Comments