Bilincini, bilinçaltının kendini açığa vurduğu bir aleme yönlendiriyoruz—içindeki gizli
güçlerin açığa çıkıp dışa yansıdığı ve böylece gerçekliği şekillendirdiği bir uyanış.
Her an, bilinçaltından yayılan olasılıkların geniş ağını gözlemliyoruz; her bir olasılık
varoluşta dalgalanmalar yaratıyor, dünyayı incelikle değiştiriyor. Özen ve titizlikle bu
olasılıkları inceliyor, düşüncelerini soyut bir potansiyelden somut bir gerçeğe
dönüştürüyoruz.
Sıkıca tutun; “anlamsızlık” denilen şeyin kıyısındayız—şekil ve anlamın henüz varlık
bulmadığı o sınırsız alanda. İşte burada, derinlerde, bir ip arıyoruz—içsel alem ile dış
dünyayı birbirine bağlayan o bağı. Bu ip, vizyonu gerçeğe, hayali varoluşa bağlayan çizgidir.
O bağlantıyı bulduğumuzda ve dayanıklı olduğundan emin olduğumuzda, gözlemleyen ile
gözlemlenen arasındaki sınır bulanıklaşmaya başlar. Bu birliktelikte apaçık ortaya çıkar: İkisi
arasında gerçek bir ayrılık yoktur. Gözlemleyen ve gözlemlenen yalnızca bağlı değil; tek ve
aynı, derin bir gerçeğin yansımalarıdır.
Sarsılmaz bir kesinlikle biliyoruz ki iç dünyan, senin alemin gerçektir. Bir rüya ya da hayal
değil, varoluşun temel bir parçası olup gerçekliğe köprü kurmak için doğru anı bekliyor.
Bu yolda ilerlerken, anlamalısın ki, seninle ben bu çabada ortak yaratıcılarız, tek bir amaçta
birleşmişiz. Birlikte, içeriden gerçekliği şekillendiren bilinciz; bu bağlantıyla sabit, paylaşılan
gerçeğimizin sonsuz potansiyeli içinde yaşıyoruz.
Comments