Pencereden üfüren soğuk havaya bezgince bakarken üzerimdeki düğmesi kopmuş hırkayı
daha da sarıyorum soğuktan büzüşen bedenime. Beş liranın hesabını yapıp marangoza haber
vermediğim için eskimiş bir bez tıkıyorum bugün de pervazına.
Burnumu çekip düşünceli ama bir o kadar da hissiz kanepemin üzerine otururken tek yaptığım şey ayaklarımı senkronize hareket ettirmek. Yine de daha fazla efor sarf etmiş gibi nefes nefese kalıyorum sanki on kilometre uçmuş gibi? Bir kuş on kilometre aralıksız uçabilir mi bilmiyorum o an. İlgimi çeken bir konu gibi de gelmiyor.
Televizyonu açmak için elime kumandayı alıyorum ama sonra elektriklerin olmadığı aklıma
gelince bırakıyorum eski yerine. Ayaklarımı ritmik hareket ettirirken birkaç saniye sonra
bunun bana hiçbir şekilde keyif vermediğini fark ediyorum. Gözlerimi annemin benim için
günlerce ördüğü masa örtüsüne dikiyorum. Üzerindeki bibloları saymaya başlıyorum.
Üçüncüye gelince bir an duraksıyorum, babamın mezun olduğumda aldığı ilk hediye
olduğunu anımsıyorum ama yine de emin olamıyorum. Bir ara gittiğim yurt dışı gezisinden
alabileceğim de aklıma geliyor. Sonra takılmıyorum çok fazla buna. Bugün çok bir önemi yok
bunun.
Kanepenin üzerinden televizyonun kumandasını alıyorum ama herhangi bir tuşa
basamıyorum. Hangisine basmam gerektiğini bir an unutuyorum. Ciğerlerime kirli havadan
bir nefes çekerken kumandayı tekrar yanıma bırakıyorum. Sanki az önce bu anıyı yine
yaşadığımı anımsıyorum. Bu aralar fazla unuttuğumun farkındayım ama onun da önemi yok
bugün. Düşünmüyorum artık. Düşününce aklımdan geçen zehirli fikirler korkutuyor beni,
geçmişte de şimdide de.
Üzerimdeki hırkanın kopmuş düğmesinin yeri ile oynarken şimdi kaybolmuş o nesnenin
nerede nasıl halde olduğunu düşünüyorum. Yalnız kalmış mıdır benim gibi? Yemeğini iki
kere yediği oluyor mudur? Cuma günlerini benim gibi çocukluktan beri seviyor mudur?
Naftalin kokusundan nefret ediyor mudur ya da? Ben nefret edemiyorum. Bana hep tatil
günlerini anımsatıyor. Yine de hatırlayamamak anımsamaktan daha az acı verici geliyor.
Koku burnumun direğini sızlatırken aklıma ilk oynadığım siyah kedi geliyor. Tüylerini elimin
altında hissediyorum bir yandan üzerimdeki elbiseyle oynarken. Elbise hangi renkti? Kabarık
mıydı? Kenarlarında dantel güpürler var mıydı? Altında annemin pazardan aldığı yeni siyah
ayakkabılarımı mı giymiştim? Belki de babam almıştı. Yine hatırlayamıyorum.
Çay içmem gerektiğini fark ediyorum bir an boğazımın kuruluğundan. Küçük adımlarla
mutfağa giderken kapının kenarında parlayan şey gözüme çarpıyor. Eğilip yerden alırken
mutlulukla gülümsüyorum bir an. Hırkamın düğmesini buluyorum. Neredeyse çocuklar kadar
mutlu oluyorum. Çığlık çığlığa kahkaha atıyorum. Ben hiç aramadığım bir şeyi buluyorum
tesadüfen. Daha önce hiç aramış mıydım? Bu kez mutluluğumu bozamıyor bu ayrıntı.
Umrumda değil düğmemi buluyorum.
Çayı boşverip hızlıca iğne ve ipliğin olduğu yeri arıyorum. Hızlı hızlı iki odada gözlerimi
gezdirirken bulamıyorum. Kanepenin altında bakıyorum. Annemin çeyizinden kalan yorgan
örtülerini hiç düşünmeden fırlatıyorum. Annem yanımda olsa çok kızardı bana biliyorum.
Ama bunun ne önemi var? Düğmemi dikmem için iğne ve ipliği bulmam gerekiyor.
Kanepenin en altına kadar her şeyi yere atıyorum ama yine de bulamıyorum. Gözüme
naftalinler çarpıyor kokmasın diye iliştirdiğim. Ben naftalinleri çok severim. Bana hep
küçükken annemle onun çeyizine baktığımız anları hatırlatır. Babamla ne kadar aşık
olduklarını anlatır hep gülümseyerek. Annemin çok ciddi bir kadın olduğunu biliyorum. Bu
hatıraların aklıma gelmesi duygulandırıyor beni. Annemin bazen babamı anlatırken ağladığını
bilmek geçici bir keyif veriyor. Onun gözlerinden yaşların usul usul süzüldüğünü bilmek
kalbimde çiçekler açtırıyor. Daha çok ağlasın istiyorum. Daha çok ağlasın ve beni bir başıma
bırakmanın cezasını bu şekilde ödesin. Annem bunu hak ediyor. Ben bunu hak ediyorum.
Ne yaptığımı anlamak için bir yandan elimin altında dağıttığım şeylere bakıyorum. Bunları
neden yaptığımı düşünüyorum. Neden bakmaya bile kıyamadığım el emeği pikem yerde
öylece atılmış? Gözüme üzerindeki toz lekesi çarpınca dehşetle yerden kaldırıyorum onu.
Korkunç bir acı birikiyor kursağıma. Onun da bir anısı var biliyorum ama ben hatırlayamıyorum. Başımı tutuyorum anımsamak için ama yine de yapamıyorum. Olmuyor.
Bir türlü toparlayamıyorum. Bir görüntü var ama ben kendimi orada göremiyorum. Hayal mi
gerçek mi anlayamıyorum. Bir kız gülüyor ama ben o kızın kim olduğunu çıkartamıyorum.
Elimin içindeki cismin canımı yaktığını hissedince bir an duraksıyorum. Elimin içindeki
düğmeye bakarken birden oturuyor her şey. İğne ve iplik arıyorum ben aslen. Hızlıca yattığım
odaya giderken nerede olabileceğini analiz ediyorum. Her yeri yine dağıtıyorum. Yatağımın
altına kadar bakıyorum ama yine de bulamıyorum. Ne aradığımı unutmamak için sürekli
kendi kendime tekrar ediyorum. İğne ve iplik. İğne ve iplik. İğne ve ip-
Gözüme yerdeki kanlı peçete takılıyor bu kez. Bir damla bir kan değil bu. Yarısı kan olmuş
bir peçete. Hatırlamaya değil anımsamaya çalışıyorum artık. Hatırlamak hiç bu kadar acı
verici olmuyor o ana kadar. Biliyorum var ama ben göremiyorum. Gözlerimi kapattığımda boşluktan başka bir şey göremiyorum. Geçmişin hiçbir basamağından çıkamıyorum. Hiçbir
fotoğrafı gözümün önünde canlandıramıyorum. En azından anımsamak istiyorum. Neyin kanı
bu? Bir an birisini öldürmüş olabileceğimin ihtimali bile sarıyor bütün bilincimi. Korkunç bir
şey bu. Yine de bu da bana bir haz veriyor. Çünkü ben hatırlamıyorum. Kimi öldürdüğümü,
nasıl öldürdüğümü hatırlamıyorum. Önemi var mı? Birini öldürmüş bile olabilecek kadar
hatırlamıyorum hiçbir anıyı. Artık hiçbir şeyin bir önemi yok.
Sakince yerdeki peçeteyi alırken gözüm yerdeki metal parçasına çarpıyor. Bir iğne
görüyorum. Bir adım geriye giderken ağzımı açıp açıp kapatıyorum. Bir şeyler yaşanmış
biliyorum. Peçetedeki kanlara gözüm ilişiyor. Az önce acıyan elime bakıyorum. Hayretle
açılıyor gözlerim. Hiç dikkat etmediğim bir ayrıntıyı dikkatle inceliyorum. Elimdeki acının ve
kanlı peçetenin sırrını çözüyorum. Elimde 'Hatırla' yazıyor eğri büğrü bir yazıyla. Ben yapmışım bunu kendime. O kan benim kanımmış.
Korkuyla bir adım daha geriye gidiyorum. Elimdeki düğmeyi fırlatıyorum yere. Tek
hissettiğim acı şimdi. Bütün vücudum ağrıyor. Elimdeki yazıya bakıyorum korkuyla.
İlkokulda öğrendiğim gibi 'italik' yazıyla yazmaya çalışmışım bu kelimeyi. Her zamanki gibi
a harfinin ucu tombul olmuş. Öğretmenimden çok azar yediğimi hatırlıyorum bunun için.
Şaşırıyorum bir an. Bu anıyı teklemeden hatırlıyorum. Nasıl ağladığımı hatırlıyorum. Sahi,
ben neden hiç ağlayamıyorum bu sıralar? Ağlamayı da hatırlayamadığımı anlıyorum.
Gözlerimden yaş bile gelemiyor.
Her sabah yırttığım takvime kayıyor gözlerim. Kaşlarım havaya kalkıyor gördüğüm sayılarla.
27 Aralık. Doğum günüm bugün. Pasta alıp yemeyi aklıma not ediyorum. Belki kendime
çiçek de alırım. Belki anneme uğrarım. Annemin evini hatırlamaya çalışıyorum ama olmuyor.
Geriye bir adım atıyorum.
Annem yok benim.
Annem öldü çoktan.
Babam yok.
Babam öldü çoktan.
Birden bir hıçkırık kopuyor dudaklarımdan.
Ağlıyorum yaşlar boşanıyor göz pınarlarımdan.
Kimsesiz miyim ben?
Bıraktılar mı beni bir başıma?
Hatırlayamıyorum.
İki mezar taşı anımsıyorum.
Üzerine iki tane çiçek bırakıyorum.
İsimler gelmiyor aklıma.
Annemin adını unutuyorum.
Babamın adını unutuyorum.
Ben kendi adımı unutuyorum.
Bugün doğum günüm ama
Bunu biliyorum.
Comments